Şehrimiz Neden Gelişmiyor?
Yaz mevsimi ve bayram tatili dolayısıyla memleketi görmeye veya akraba ziyaretine gelen bazı hemşerilerimizle denk geldiğimizde oturup muhabbet ediyoruz. Sohbetler dönüp dolaşıp memleketin dünü ve bugününe gelip dayanıyor. İl dışına taşınmış olan dostlara şehrin mevcut durumunu nasıl gördüklerini sorduğumuzda öne çıkan iki cevap alıyoruz. Kimileri 'değişen bir şey yok öyle bıraktığımız gibi' derken kimileri daha karamsar bir şekilde 'şehir gelişmemiş daha da gerilemiş' diyor. Bu durum hepimizi üzüyor fakat maalesef hakikat şu ki şehrimizde maddi ve manevi anlamda bir geriye gidiş var. Elbette bunun çok yönlü sebepleri var;
Çöpünü rastgele etrafa saçıp izmaritini rahatça sokağa atabilen saygısızların.
Sokak lambalarını kırıp rögar kapaklarını bile söküp çalabilen arsızların.
Parklardaki malzemelere zarar verip refüjlerdeki çiçek ve ağaçları koparan yobazların.
Otobüs duraklarını tahrip edip bankları ve çardakları yakan zavallıların.
Sokakta ağza alınmaz küfürler savuran edepsizlerin.
Komşularının hakkına saygı duymayıp uzun süreli ve yüksek volümlü müzik çalan anlayışsız esnafların.
Başkalarının hakkına aldırmadan aracını rastgele park eden düşüncesiz sürücülerin.
Trafikte nezaket gösterip yol vermeyen ve olur olmaz yerlerde korna çalan sabırsızların.
Yayaların yürüyüş yolu olan kaldırımlara bile malzeme koyup işgal eden anlayışsızların.
Topladıkları hurdaları ateş yakarak ayrıştırıp havayı kirleten sorumsuz hurdacıların.
Hayvan dışkılarını ve çöplerini akarsular ve dere yataklarına döken görgüsüzlerin.
Mesire alanlarında çevre temizliğine dikkat etmeyen, doğaya plastik atıklar bırakıp rastgele kül döken sorumsuzların.
Toplumda karşılıklı nezakete (saygıya), hem maddi ve hem de manevi alanda nezafete (temizliğe) dikkat etmeyenlerin.
Soyadı fetişizmi yapan ve aşiret feodalizmini sürdürmeye çalışan cahillerin.
Şehri sadece para kazanma yeri olarak görüp yatırım yaparken il dışını tercih eden açgözlülerin.
Vatandaşa ilgi ve alakaları seçim sandığı açıldıktan sonra biten mevsimlik parti teşkilatlarının.
Birbiriyle olan kavga ve çekişmeleri yüzünden şehrin sorunlarını duymayan ve görmeyen ihtiraslı siyasilerin.
Konuşturulmayan aydınların, sözü para etmeyen yazarların, toplumdan habersiz sözde kanaat önderlerinin.
Birçoğu sivilliğini kaybeden ve ortak ses çıkaramayan STK'ların ve bölük pörçük oldukları için sesleri duyulmayan basının.
Toplumsal talepleri bireysel menfaatlerine kolayca feda edebilen bencil kişiliklerin.
Ve fedakrlık yapma zahmetinde bulunmayıp her şeyi devletten bekleyen egoist insanların uyarılmadığı ve kendilerini düzeltmediği bir toplumda sahici bir kalkınma ve umut verici bir gelişme olur mu siz söyleyin?
İnanıyorum ki! Şehrimizin geri kalmışlığından hepimiz fazlasıyla şikyetçiyiz. Tamam da buna sebep olan yanlış anlayışa ne kadar karşıyız? Ve bu yanlışları yapmaktan kendimizi ve çevremizi ne kadar muhafaza ediyoruz? Daha önemlisi de yapılan hataları düzeltmek için kaçımız fedakrlık gösteriyoruz?
Unutmayalım ki! Sağlıklı bir şehir ve toplumun oluşması için sosyal ilişkilerimizde saygı ve hoş görüyü, toplumsal yaşamımızda ise adalet ve merhameti ölçü almak zorundayız. Çünkü şehirlerin maddi ve manevi anlamdaki kalkınması, her zaman içerisinde yaşayan insanların bilgi, birikim ve kültürel gelişmişliğiyle doğru orantılıdır.
O halde kimse kusura bakmasın! Birbirimizi sevip saygı duymadığımız, içimizdeki değerlere sahip çıkamadığımız, sorunların çözümü için çaba göstermediğimiz, kurtuluşu dışarıda değil kendi içimizde aramadığımız ve memleketin menfaatini önceleyip ortak hareket etmediğimiz müddetçe gelişim de ancak bu kadar olacaktır. Çünkü bizler ne kadar gelişirsek şehrimiz de o kadar değişip gelişecektir. O yüzden sayıca hiç de azımsanmayacak kadar çok olan kadim şehrimizdeki dert sahibi, iyi niyetli ve erdemli insanlara fazlasıyla iş düşüyor.
Sözün özü bugünkü olumsuz tablodan rahatsız olan vicdan sahibi herkesin iğneyi biraz da kendisine batırması gerekmiyor mu?